14 Ekim 2009 Çarşamba

İYİLİK


Adam kapıyı açtığında, polislerle karşılaştı.
Heyecanla:
-Bir şey mi istediniz? Diye sordu. Bir olay mı var?
İçlerinden komiser olanı:
-Geçen yıl evinizi soyan hırsızı yakaladık, diye cevap verdi. İfadesinden, bu eve de girdiğini anladık.
Adam polislerin arasında sıkışıp kalan 18-20 yaşlarındaki genci bir müddet süzdükten sonra:
-Buyurun, içeri girin, diye kenara çekildi. Herhalde bazı şeyler soracaksınız.
Hep birlikte oturma odasına geçtiler. Adam önce polislerin, sonrada hırsızın elini sıkarak:
-Geldiğinize sevindim, dedi. Bu gençle tanışmayı da çok arzu ediyordum.
Polislerden biri:
-Herhalde yanlış anladınız, diye lafa karıştı. Bu delikanlı sivil polis falan değil, evinize giren hırsızdır.
Adam:
-Daha o kadar yaşlanmadım memur bey, diye çıkıştı. Hırsız olduğunu biliyorum ama, açık söylemek gerekirse şikayetçi de değilim.
Konuşulanlar, hırsızı da şaşırtmış görünüyordu. Adam, misafirlerine şeker ikram ettikten sonra tane tane konuşmaya devam etti:
-Evim soyulmadan önce geç vakitlere kadar oturur, haliyle sabah namazlarına kalkamazdım. Ve çok istediğim halde, günde bir sayfa bile Kur’an okumaya vakit bulamazdım. Kıldığım namazlarda, Allah kabul etsin hep yarım yamalak olurdu. Ama delikanlı, bilmeden de olsa beni bu gafletten kurtardı.
Polislerden biri dayanamayıp atıldı:
-Ne yaptı ki bey amca?
Adam, biraz önce ikram ettiği şekerleri kutusuyla birlikte hırsızın önüne koyarken:
-Daha ne yapsın ki evlat, diye gülümsedi. Evime girdiğinde, televizyonumu çalmıştı…
‘‘Gerçekten de bundan daha güzel iyilik olabilir mi? Ya televizyonun bizden çaldığı zamanı kim geri getirebilir?…’’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder